13 Eylül 2013 Cuma

"Benim"

Meşhur iki yaşın yaklaşmasıyla birlikte bizim kuzuda "benim anne benim" nidaları yükselmeye başladı. Malum iki yaş sendromu 18. aydan itibaren kendini gösteriyormuş, e biz de 20. aya girdik neyimiz eksik?
Dün Çınar'lar bize geldi. Çınar, Asya'nın doğduğu günden beri arkadaşı.Sıkça bir araya geliyoruz, Çınar Asya'dan 6 ay büyük. Onda "benim" olayları daha önceden başlamıştı zaten. Oyuncaklarını kıskanma durumu da zaman zaman oluyordu ama bu seferki daha uzun sürdü. Asya oyuncaklarını paylaşmak istemedi, elinden çekti. Aslında bu onlar için çok normal.Sahip olma kavramını yeni öğreniyorlar ve sıkı sıkı sarılıyorlar buna. Biz de bunu körüklemiyor değiliz hani. " Annecim o benim telefonum, bırak onu." "O benim gözlüğüm annem sen seninkini tak."E çocuk da haliyle kopyalıyor bunları yeri gelince de yapıştırıveriyor. Bu dönemden elbette geçecek. Çocuğumun birden bire "al kardeşim en sevdiğim bebeğimle oynayabilirsin hatta eve bile götürebilirsin" demesini beklemiyorum zaten. Bu dönemi kazasız belasız atlatabilirsem ne ala. Dün çok şaşırdım ve ne yapacağımı bilemedim, Özlem oyun işini sıraya bağladı da olay biraz yumuşadı. Sonrasın da da gayet keyifli oynadılar. Hatta oyuncaklar ortadan kalkınca daha da eğlendiler, sırayla oyun oynadılar, koltuğun altına girdiler, otobüsçülük oynadılar.
Maddi dünyanın unsurları bizi küçük yaştan itibaren ele almaya başlıyor. Fight club'da da dendiği gibi; sahip olduğumuz şeyler sonunda bize sahip oluyor. İki yaşındaki bir çocuğun "benim" kavramını öğrenmesi ve bunu koruması iyi bir şey ama bu kadar oyuncak olmasa benim dediği şeyler azalsa daha mutlu olmaz mı.Bizim için de aynı şey söz konusu "benim" dediğimiz şeyler azalsa ya da "bu da benim olsun" isteğimizi törpülesek daha mutlu olmaz mıyız? Nasıl çocuklar beraber-oyuncaksız oyun ürettiklerinde daha mutlu oluyorlarsa biz de sürekli tüketmeden üretsek daha mutlu olmaz mıyız, daha sade bir yaşamda?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder