28 Şubat 2014 Cuma

Kitabımı nasıl okurum???

2011 yılında Yekta Kopan bloguna bir yazı girmiş Kitabınızı nasıl okursunuz diye.  2012 yılında da bir arkadaşım Cevap vermiş bu soruya. Tabii bu soru tartışılırken pek çok blogger da yazmış cevabını ama işte sıra bana anca geldi. Hem de kimse beni bu oyuna davet etmeden:) hevesli bir blogger olarak yazacak konu arıyorsam meğer:)  Konu kitap olunca duramadım tabii.

Benim kitap okuma alışkanlığım bundan iki yıl önce baya düzensizdi aslında. Çocukluğumdan beri severim kitap okumayı ama o zamanlar senenin 2-3 ayında yoğun okur sonra da süründürürdüm kitaplarımı. En yoğun okuduğum dönemlerden birisi lise son sınıfta. Insanlar harıl harıl Öss ( bizim zamanımızda adı buydu çocuğum) 'ye hazırlanırken ben sınıfta gizli gizli kitap okurdum. Üniversitede okuduğum kitaplar genellikle oyun kitaplarıydı, onların da çoğu ödevdi. O dönemde de roman ya da şiir kitaplarını dönem dönem okurdum. En yoğun kitap okuduğum dönem hamilelik ve bebekli günlerim ki bu tam bir ironi. Aslında anlaşılabilir bir durum. Hemen hemen okumadığım çocuk gelişimi kitabı kalmadı. Sonra onlardan sıkıldım, kitap kulübümüzün de sayesinde hayatıma farklı kitaplar girdi. Yüksek lisans yaptığım için okumam gereken kitaplar da var.

Okumalarımı en çok akşamları yapıyorum, kızımı unuttuğumda. Işe gidiyorken yolda okuyorum. Oyunum varsa kuliste okuyorum. Yanımda her zaman kitabım oluyor ve fırsatını bulduğumda okuyorum. İşaretlenecek yerleri varsa minik kitap işaretçilerini kullanıyorum, alıntı yapacaksam altını çiziyorum. Bazı kitaplara hiç dokunmazken bazılarını yıpratıyorum. Bazen minik defterime kitaptan sözler yazıyorum. Kitabımı bol bol kokluyorum, yanağıma değdirip sayfalarını çeviriyorum. ( kaçııınn)  Sonuçta seviyorum kardeşim, anlayamazsınız....

23 Şubat 2014 Pazar

Burnumuzun Dibi


Doğma büyüme İzmir'liyim. Genel olarak İzmir'de gezecek yer olmadığından şikayetçiyim ama gel gör ki gerilecek yerleri ne kadar biliyorum???? Bugün İnciraltı Kent Ormanına gittik. Pazar olmasına rağmen sabah saatlerinde gittiğimiz için biraz sakindi. Pazar günleri İnciraltı'nın kalabalığı ve trafiği çekilmez bu yüzden bizim de tercihlerimiz arasında değildir. İşte bu yüzden yıllarca kent ormanını görmemiştim.
Haftasonun yaşanan Avm çılgınlığına bazen katılmak zorunda kalsak da her zaman pişman olarak çıkıyoruz hele de yanımızda Asya varsa. Bu yüzden açık havayı tercih ediyoruz, hava yağmurlu olduğundaysa gidecek yer bulamıyoruz. Bugün şansımıza (ya da şansızlığımıza) yağmur yağmadı ve Asya ormanda çok eğlendi. Kendimizi daha çok doğaya atmalıyız, çocuklarımızı da uzaklaştırmamalıyız. Biz bu konuda şanslıyız gerçi yaşadığımız yer itibariyle istediğimiz zaman doğayla iç içe olabiliyoruz. Bundan sonra daha sık yürüyüş yapmak istiyorum, o kadar iyi geliyor ki.

22 Şubat 2014 Cumartesi

Uyum

Ruhsal olarak yolculuğa çıkmak, bisiklete binmeye benziyor. Uzun süre kendimizle ilgilenmediğimizde sanki bir daha iletişim kuramayacakmışız gibi geliyor. Bana öyle oldu en azından. Her şeyin bir zamanı olduğu, beklemenin erdem olduğu bilinir bir şey. Ama ne beklediğini bilmezsen ve zamanında hareket etmezsen treni kaçırma olasılığın da var. Ben treni kaçırmak istemiyorum. Zamanında yol almak istiyorum. Kendimle olan bağlantım koptuğunda yaşamaktan da zevk almadığımın farkındayım. Bedenime iyi davranmadığımda ruhum da hantallaşıyor.
Akşamları meditasyon yapıyorum ya da kitap okuyorum. Artık televizyona tahammül edemiyorum. Ders dönemim de başlayacağı için akşamlarımın çoğu çalışarak geçecek. Sakinleşmeye, yavaşlamaya ve hayata bakmaya çalışıyorum. En kısa zamanda yoga eğitimi almaya kararlıyım, hayatıma hareket katmaya çalışıyorum. Farkındalığım arttıkça kendime ve doğaya yararlı olmak için uğraşıyorum. Dünyayla bütün olmak, verdikleri için şükretmek ve onun sonsuz sevgisinden yararlanmak, amacım bu.

Mutlu sona beş kala

Benim gereksiz yere çok taktığım ama kızımın bir o kadar profesyonelce yaklaştığı tuvalet iletişimi devrimizde mutlu son iyice yaklaşıyor. Asya artık gün içinde ihtiyaçlarını lazımlığında gideriyor, geceleri ise hala bezli. Bana bu süreçten önce sorsaydınız, ikisini bir arada halletmek en mantıklısı derdim ama yine büyük konuşmuş olurdum. Söz konusu çocuk olduğunda büyük konuşmamayı öğrenmiş bulunuyorum. Biz bu süreci, bolca sabır, güler yüz ve sakinlikle atlattık. Bu aşamaya bu kadar kısa sürede geleceğimizi ben de tahmin edemezdim ama ortalama 1 haftada kızım lazımlığına alıştı. Umarım geceler de hallolur. Bu akşam onu yatırırken içimi tuhaf bir hüzün kapladı, büyümüş olması hem çok güzel hem de hüzünlü. Bazen kendimi gelecekte görüyorum, Asya'nın geçmişine bakarken. Zaman çok tuhaf bir algı, tanımlaması zor ve gerçekten nasıl geçtiğini hiç anlayamıyorum.

14 Şubat 2014 Cuma

Sakinlik özgürlüktür

Tuvalet iletişimimizde 3.güne girmiş bulunuyoruz. Aslına bakılırsa bu üç gün benim açımdan çok da yorucu değildi, az stresli bir o kadar da çamaşırlıydı. Kızımı bezsiz bırakmaya pat diye karar vermiş olmamı bir avantaja çevirdiğimi dünüyorum: sakinliğin getirdiği avantaj. Asıl problemim onun tuvalete alışması değil de sağlığı olunca ben de işi biraz kontrolsüz bıraktım daha doğrusu kontrolü Asya'ya bıraktım ve meyvesini de aldım. Üçüncü günde lazımlığa 3 kere dışarıya 3 kere:)) eşit olsa da sonuç benim için çok güzel. O şııırr sesinin sakinleştiriciliği bende zen etkisi yaratmaya yetti de arttı bile. Şu an 3. Günümüzdeyiz ve Asya parka, markete gidip geldiğimiz süre boyunca bezine değil de eve geldiğimizde lazımlığında işini gördü. Sakinim, acele etmiyorum ve takmıyorum. Umarım bu süreç kolayca geçer. Onun için de benim için de hoş bir anı olarak kalır.

10 Şubat 2014 Pazartesi

Tuvalet İletişimi


Başlığın "tuvalet iletişimi" olduğunda bakma sevgili okur. Aslında benim durumum iletişememek. Asya 25. ayında ve biz hala bezliyiz. Aslında standartlara göre bezli olmamız çok da sıradışı bir durum değil ancak facebookta bezsiz bebek grubunu takip ediyor üzerine bir de Bezsiz Bebek kitabını okuyorsanız 25. ayda bezi bırakmakta çook geç kalındığını söylüyor. Yahu anneler bebekleriyle tuvalet iletişimi doğumundan itibaren kuruyorlar, bebekleri misler gibi bezsiz dolaşıp ihtiyaçlarını tuvalette gideriyorlar.
Peki ben bunca şey biliyorum, bunca araştırma yaptım ama kızımla tuvalet iletişimini kurabildim mi? Hayır. Aslında biraz. Yani şöyle anlatayım efenim.
Kızımı geçen yaz yani o 17 aylıkken bezden kurtarmaya karar vermiştim. Aslında 17 ay da çok geç ama napiyim bezsiz bebekle o zaman tanışmıştım.Tam ben iletişime başlarken hoop bizim kızda vanijal yapışıklık tespit edildi ve biz onu açtırdık. Gerçi bu da ayrı bir yazının konusu ve açtırmakla iyi mi ettik kötü mü ettik başka çelişkilerin kaynağı. Neyse efendim odağı kaydırmayalım. Hal böyle olunca kızım acıyor diyor, elletmiyor, tuvalette oturmak istemiyor. Aslında tam o sırada da bezsiz olmaya ihtiyacı var ancak benim de sinirler iyice gerildiğinden ben bu işi bıraktım. Sonra yine denedim ki aslında Asya'nın tuvalete ya da lazımlığa oturmama gibi bir sorunu yok. Onun sorunu çişi geldiğinde oturmamak. Yoksa saatlerce lazımlıkta oturabilir.
Şimdi de yeni bir deneme atağındayız. Bunun sa sebebi bezden dolayı mantar olması ve geçmemesi. İlaç fayda etmiyor. Açık olması, hava alması lazım cildinin. Biz de bugün tamamen açık bıraktık. Büyük bir başarıyla çişini bir kez bile doğru yere yapmadı. Ama ben çok başarılıydım bu kez strese girmedim. Salladım yani ne yapayım? Kışmış, çamaşırlar kurumazmış, üşütürmüş falan filan. takmadım yani. Bu kez mecburen tuvalete alıştırmam lazım. Ben bu konuda bu kadar zorlanacağımı düşünmezdim.  Memeden kesme, tek başına yatma, emzik olaylarını pat diye çözen ben burada tıkandım kaldım. Eğer yeni anneyseniz ya da anne olmaya adaysanız bezsiz bebek kitabını okuyun derim. Siz de benim gibi iletişimde geç kalmayın. Maceralarımız devam edecek efenim. Takipte kalın.
Bu işlerle ilgili daha fazla bilgi istiyorum bu beni kesmedi diyorsanız Yavru Su'nun bloguna tıktık

14 Ocak 2014 Salı

Yaz(a-ma)mak


Uzun zamandır blogumu ihmal ettim (yine) Aslında yazmak konusunda tutarlı olmak istiyorum. Yazmak istediğim, anlatmak istediğim şeyler var ama iş oturup da düşünceleri yazıya dökmeye gelince tıkanıp kalıyorum. Buraya yazı girmeyeli hayatımda önemli değişiklikler oldu. Yüksek Lisans yapmaya başladım. Bundan iki yıl önce kazanmıştım ama ancak şimdi başlayabildim.  Tabii bu benim hayatımda büyük bir değişime sebep oldu. Çalışma günlerim uzadı, bir yandan oyunlarım başladı, drama derslerim var ve bir de minik bir kızım var. Hayatta bir çok şeyi yapmaya başlayınca insanın düzeni yerine geliyor bence. Vaktinin kıymetini anlıyor, hepsiyle hakkını vererek ilgilenmeye başlıyorsun. Okumalarım hızlandı hem kuramsal olarak hem de kitap kulübünün zorunlu kitapları olarak. Bir yandan da kitap kulübüm var, onu da yazmasam olmaz. Bütün bu yaptığım şeylerden keyif alıyorum, benim hayatımın şansı bu sanırım. Kendimi başka bir iş yaparken düşünemiyorum.
Bloga artık düzenli yazı girmeye çalışacağım, yazmak istediğim şeyler de şekillendi aslında bu süre içinde. Kendi tiyatro çalışmalarımdan, öğrencilerimle yaptığım drama çalışmalarından, oyunlardan, filmlerden ve kitaplardan bahsedeceğim. Yaptığım ödevleri ve yazdığım makaleleri de paylaşmak istiyorum. Umarım bundan sonra blogumu daha fazla ihmal etmem ve benim de artık bir günlüğüm olmuş olur ve yazı yazmakla barışırım. Ne dersin sevgili blog?